28/01/2022 | Blog


SKOLYOZ HAKKINDA


 Skolyoz omurganın ve göğüs kafesinin şeklinde 3 boyutta meydana gelen değişimlerdir. Bir omurgadaki eğriliğin skolyoz olarak adlandırılabilmesi için ön-arka radyografisinde eğriliğin 10 dereceden fazla ölçülmesi beklenmektedir. Skolyoz, fonksiyonel ve yapısal olarak iki grupta ele alınır.
 Fonksiyonel skolyoz, vücudun herhangi bir bölümündeki bozukluğun kompanse edilmesi için omurgada meydana gelen sapmaların bir sonucudur. Omurganın sağa/sola eğriliği mevcutken, rotasyon görülmez. Eğriliğin yapısı daha esnektir. Bu sebeple öne eğilme testinde (Adam’s testi) eğriliğin düzeldiği görülür. Fonksiyonel skolyozun başta yanlış postüral alışkanlıklar sebebiyle görülmekle birlikte altında yatan başka mekanik durumlar da olabilir.
 Yapısal skolyozda ise, eğriliğin oluştuğu bölgede kas, eklem, bağ dokusu ve sinir yapılarında yapısal değişiklikler vardır ve omurganın yana kayması ile birlikte omurların birbiri üzerinde döndüğü (rotasyon) de görülür. En fazla dönme eğriliğin merkezinde görülür. Eğrilik sırt bölgesinde olduğu zaman bu rotasyon kaburgaları da etkiler ve yapısını bozarak sırtta ve ön tarafta çıkıntılara neden olur. Bu çıkıntılar ‘gibozite’ olarak adlandırılır.
 Konjenital skolyoz haricinde diğer skolyoz tipleri fonksiyonel olarak başlayıp zaman içerisinde strüktürel özellikler kazanmaktadır. Yapısal skolyozun; konjenital skolyoz, nöromusküler skolyoz ve idiopatik skolyoz gibi tipleri vardır. Skolyozun tipinin doğru saptanması tedavinin başarısında oldukça önemlidir.
 Klinikte ve literatürde skolyozun en sık karşılaşılan çeşidi %80 oranla İdiopatik skolyoz olup nedeni hala bilinmemektedir. İdiopatik skolyozun en sık rastlananı ise 9-17 yaş arası görülen Adolesan İdiopatik Skolyozdur (AİS). Cobb açısı 10° ile 20° arasında olduğunda, kız/erkek oranı benzerken, 20° üstündeki eğrilikler kızlarda görülme oranı oldukça artmaktadır.

 AİS’in ortaya çıkışını ve ilerleyişini açıklamak için birçok teori üretilmiş olsa da kesin bir neden bilinmemektedir. Geçmişte genetik aktarımın üzerinde durulduysa da günümüzde; genetik kaynaklı, mezenkimal kök hücre kaynaklı, doku kaynaklı , omurga biyomekaniği kaynaklı, sinir sistemi kaynaklı, hormon kaynaklı, biyokimyasal kaynaklı, çevresel kaynaklı, yaşam tarzı kaynaklı farklı teoriler bulunmaktadır. Bu potansiyel sebepler kişi bazında kesin olarak saptanamamakla birlikte bu açılardan var olan bozuklukların göz önünde bulundurulması önemlidir.
 Günümüzde skolyoz,  cerrahi ve cerrahi olmayan yaklaşımlar ile tedavi edilmektedir. AİS tedavisinde son seçenek olarak görülen cerrahi yöntemler, eğriliğin ilerlemesini durdurmak veya eğrilikte düzeltme sağlamak amacıyla ve Cobb açısı 45°’den fazla olan olgularda kullanılmaktadır uygulanmaktadır. Cerrahi olmayan tedavinin temel amaçları, büyüme döneminde eğriliğin ilerlemesini önlemek, cerrahi tedaviyi geciktirmek ya da önlemek, eğriliğin derecesine ve yerine bağlı olarak gelişen solunumsal problemleri önlemek ya da tedavi etmek, özellikle yetişkinlerde görülen spinal ağrı sendromunu önlemek ya da tedavi etmek ve postüral düzeltmeler ile dış görünümü düzeltmek olabilmektedir. Bunların yanında Cobb derecesini azaltmak,  yaşam kalitesini arttırmak, psikolojik iyileştirme de diğer hedefler arasındadır. Bu amaçlar doğrultusunda; gözlem, skolyoza özgü düzeltici egzersizler ve korse yaklaşımları uygulanmaktadır. Ayrıca elektrik stimülasyonu, manipülasyon, mobilizasyon ve tabanlık gibi uygulamalar da tedavide yardımcı bileşenlerdir. Korse uygulaması, kemik gelişimi tamamlanmamış ve Cobb açısının 25°’ nin üstünde olduğu olgular için önerilen, geçerli bir tedavi yöntemidir. Korsenin etkinliği, hastanın korseye olan uyumuna, korsenin düzeltme etkisine ve giyilme süresine (18-23 saat) bağlıdır. Korsenin uygunluğu klinik ve radyolojik olarak mutlaka kontrol edilmeli ve hastanın ihtiyacına göre belirlenen aralıklarla (3-6 ay) düzenli olarak takip edilmelidir. Bu süreçte skolyozlu bireyi takip eden doktor, fizyoterapist, ortez-protez uzmanının ve tedaviye dahil olan başka bir sağlık profesyoneli varsa o kişilerin birlikte iletişim halinde çalışması gerekli ve önemlidir.
Skolyozda en önemli nokta mümkün olan en erken evrede yakalanması ve bir an önce tedaviye başlanmasıdır. Yaş ilerleyip yapısal değişiklikler arttıkça ve kişiler esnekliklerini kaybettikçe tedavi seçenekleri ve onlardan alınacak verimler azalmaktadır. Skolyoza özgü düzeltici egzersizler ve korse uygulamaları düzenli ve disiplinli bir şekilde devam ettirildiği sürece klinik alanda kişilere özgü belirlenen hedeflere ulaşmak olasıdır. Bu sebeple ailelerin, öğretmenlerin ve sahadaki sağlık profesyonellerinin özellikle çocuk popülasyonlarda postüral olarak bir takım değişiklikler açısından bilinçli olması önem arz etmektedir.

 Fark edilebilecek bu postüral değişimler :
- Omuz seviyeleri arasındaki fark
- Kürek kemiklerinde asimetrik görünüm
- Önde asimetrik göğüs kafesi çıkıntısının oluşması
- Göğsün bir tarafa kayması, simetrik olmaması
- Bel kavislerinde farklılık
- Kalçanın bir yana kayması
- Bacak boyunun farklı gözükmesi
- Öne eğildiğinde vücudun sağ ve sol yarısında yükseklik farkının oluşması gibi durumlardır.

Bu maddelerden biri veya birkaçı fark edildiğinde bir uzamana başvurulması gerekmektedir.


(Bu yazının hazırlanmasında birçok kitap,makale ve tez kaynaklarından ve klinik deneyimlerden faydalanılmıştır.)