1921 senesinde kendisi de orta dereceli skolyoz teşhisi alan Katharina Schroth simetrik egzersizler ile asimetrik bir omurganın/postürün düzeltilemeyeceği düşüncesiyle ayna önünde yaptığı çalışmalarda, göğüs kafesine ait asimetrilerin, göğüs kafesi hareketlerinin (asimetrik solunum) ve belirli eğrilik paternlerine ait düzeltici hareketlerin yardımı ile düzeltilebileceğini kendi üzerinde deneyimlemiştir. Elde ettiği postüral kontrolü ise ancak postüral algının değişmesi ile sürdürebileceğini savunmuştur. 1970’lerden sonra fizyoterapist olan kızı Christa Lehnert- Schroth tedavisinin gelişmesine ve sistematik hale gelmesinde önemli rol oynamıştır. Kendisi bugün hala bazı okullar tarafından kullanılan ilk egzersiz sınıflandırmasını geliştirmiştir. Daha sonra bu sınıflandırma ISST kurucu eğitmeni fizyoterapist Axel Maier Hennes tarafından geliştirilerek yeni Schroth sınıflandırması olarak günümüzde devam ettirilmektedir. Schroth Metodunda kullanılan prensipler tüm skolyoz teşhisi almış kişiler için geçerli olup terapi süresince kişinin ihtiyaçlarına uygun olarak bazıları fizyoterapist tarafından ön plana çıkarılabilmektedir. Schroth Metodu skolyozda 3 düzlemde bozulan omurga duruşunu (önden/arkadan bakıldığında görülen yana kaymaları, yandan bakıldığında kaybolan bel ve boyun boşlukları ile sırt kamburunun ve öne eğilme sırasında görülen tek taraflı yükseklik farkına neden olan omurganın ve göğüs kafesinin kendi içindeki dönüşünü) düzeltme prensibiyle çalışmaktadır. Özellikle Adölesan İdiopatik Skolyozda (AİS) en sık kullanılan metottaki amaç; birtakım düzeltici pozisyonlar ve bu pozisyonların günlük yaşama adaptasyonları, rotasyonel solunum yöntemleri, omurganın uzatılması, derin omurga kaslarının ve pelvik kasların aktivasyonu, pozisyonlayıcı pirinç torbası destekleri, kişini skolyozuna özgü planlanmış pasif/ aktif yardımlı/ aktif mobilizasyon teknikleri ile omurga ve vücut statiği üzerindeki asimetrik yüklenmeyi azaltarak skolyoz ilerleyişinin kısır döngü sürecini kırmaktır. Buradan anlaşıldığı gibi öncelikli hedef özellikle çocuklarda başlayan skolyozun ilerleyiş hızını azaltmak sonrasında mümkün olduğunca ilerleyişi durdurmaktır. Diğer hedefler şu şekilde sıralanabilir: - Postüral farkındalığı sağlamak - Cerrahi tedaviyi önlemek ya da geciktirmek - İlerleyişi yavaşlatmak - Üç boyutlu düzeltmelerin stabilizasyonunu sağlamak - Statik ve dinamik postüral kontrolü sağlamak - Göğüs mobilitesini ve respiratuar fonksiyonu arttırmak - Gövde simetrisini ve kozmetik görünümü geliştirmek - Korseye uyumu arttırmak Son çalışmalar; AİS’li olgularda, Cobb açısını azaltmada ve yaşam kalitesini iyileştirmede Schroth egzersizlerinin önemli bir etkiye sahip olduğunu göstermektedir. Schroth egzersizlerinin genel etki büyüklüğü yüksek bulunmuş ve skolyoz hastaları için önerilmesi gereken bir tedavi yöntemi olduğu sonucuna varılmıştır. Bununla birlikte egzersizlerin, 10° - 30° Cobb açısı olan skolyoz hastaları için, 30°'den daha büyük olanlara göre daha faydalı olabileceği ve daha iyi bir etki için egzersizlerin en az bir ay boyunca uygulanması gerektiği belirtilmiştir. Cobb açısının azaltılmasında, terapist ile birlikte yapılan Schroth egzersizlerinin ev egzersiz programı ve gözlem yöntemine göre daha etkili olduğu gözlemlenmiştir. Korse tedavisi ile birlikte gözlem ve Schroth yöntemi karşılaştırıldığında; Cobb açısının azaltılması ile birlikte kas enduransında artma, ağrıda azalma ve doğru postür açısından da daha etkili olduğu görülmüştür. Schroth egzersizlerinin tamamı spontan solunum ve rotasyonel solunumla birlikte uygulanmasından dolayı idiyopatik skolyozlu hastaların solunum kapasitesinde artış görülebilmektedir. Schroth metotu kliniklerde uygulanan en etkili egzersiz yöntemlerinden biri olmakla birlikte bu tedavi mucizevi bir yöntem ve tüm skolyozları düzelten bir teknik olarak görülmemelidir. Başta her skolyozun kişiye özel olduğu ve herkes için kendisine uygun bir tedavi planı çizilmesi gerektiği unutulmamalıdır. Eğrilikler birbirine benzese de oluşma şekilleri , postüre yansımaları, kişilerin esneklik durumları, büyüme ve kemik gelişimi, var olan ek genetik ve biyolojik faktörler, yaş, var olan kemik deformiteleri, korse kullanımı ve birçok faktör tedavinin sonucunda rol oynamaktadır. Kişilerin egzersize gösterdikleri uyum, doğru postürleri günlük hayatlarına uyarlama düzeyleri ve sürdürebilirlikleri, ev programlarını uygulamaları, ayna karşısında çalışma yapmaları önemli kriterlerdir. Vurgulanması gereken bir nokta da hedeflerin sadece Cobb açısındaki azalma olmayışıdır. Özellikle büyüme ve gelişmesi durmuş bireylerde yukarıda belirttiğimiz diğer amaçlardan bir veya birkaçının gerçekleşmesi, ağrının azalması, yaşam kalitesinin artışı, ve duruşumuzla omurgamızla ilgili tedavi boyunca elde ettiğimiz uzun vadeli bilgi ve kazanımlar bizler için her zaman pozitif faktörlerdir. Tedavi,Amaç ve Sonuçlar Her Zaman Kişiye Özel Olmalıdır !